IV. ÜNİTE: KELİME (SÖZCÜK) BİLGİSİ
Kelimede YapıTürkçede sözcüklerin yapısı incelendiğinde bazılarının yapım eki almadan (göz, gözler); bazılarının yapım eki alarak (gözlük, gözlem) kullanıldığını; bazılarının ise iki sözcüğün bir araya gelmesiyle (gözbebeği, gözalıcı) oluştuğunu görüyoruz. Buna göre, Türkçede sözcükler, yapı bakımından üçe ayrılır.
1) Basit Sözcük
2) Türemiş Sözcük
3) Birleşik Sözcük
Basit Sözcük
Hiçbir yapım eki almamış sözcüktür. Basit sözcükler çekim eki alabilir.
Çocuklar, küçük kediyi yolda bulmuşlar.
Bu cümlede bütün sözcükler yapıca basittir. Çünkü sözcüklerin hiçbiri yapım eki almamıştır. Cümlede ek alan sözcükler ise çekim eki almıştır. "Çocuk" sözcüğü çoğul eki (-lar), "kedi" sözcüğü belirtme durumu eki (-i), "yol" sözcüğü bulunma durumu eki (-da), "bul-" eylemi miş'li geçmiş zaman kipi eki (-muş) ve üçüncü çoğul kişi eki (-lar) almıştır.
Türemiş Sözcük
En az bir yapım eki almış sözcüktür. Türemiş sözcükler çekim eki de alabilir.
Yazılı anlatımınızı geliştirmelisiniz.
Bu cümlede bütün sözcükler türemiştir; çünkü her sözcük en az bir yapım eki almıştır.
yazılı |
anlatımınızı geliştirmelisiniz |
Uyarı: Bazı sözcüklerdeki yapım ekleri zor fark edilir, bu sözcüklere dikkat etmek gerekir.
ılık > ılı - k >fiilden isim yapım eki
ışık > ışı - k >fiilden isim yapım eki
açı > aç -ı >fiilden isim yapım eki
çarpı > çarp -ı >fiilden isim yapım eki
uyku > uy(u) - ku >fiilden isim yapım eki
yazım > yaz - (ı)m >fiilden isim yapım eki
oynuyor > oy(u)n - (a)u - yor > isimden fiil yapım eki
kanıyor > kan - (a) - ı - yor > isimden fiil yapım eki
içerliyor > içer(i) - (le)li - yor > isimden fiil yapım eki
çevrim > çevir - (i) m > fiilden isim yapım eki
devrildi > devir - (i)l - di > fiilden fiil yapım eki
Birleşik Sözcük
İki sözcüğün bir araya gelerek oluşturduğu yeni sözcüklerdir.
A) BİRLEŞİK İSİM
Aynı ya da farklı türdeki iki sözcüğün bir araya gelerek oluşturduğu sözcüklerdir.
Birleşik isimler şu şekillerde oluşur:
»İsim soylu sözcüklerin bir araya gelmesiyle oluşur.
(isim + isim) : yeryüzü, kartopu, ayakkabı, keçiboynuzu...
» Sıfatların isim soylu sözcüklerle bir araya gelmesiyle oluşur.
(sıfat + isim): büyükanne, kırkayak, ilkbahar, Karagöz...
» İsim soylu sözcüklerle fiillerin bir araya gelmesiyle oluşur.
(isim + fiil): mirasyedi, imambayıldı, ayakbastı, gündöndü...
» Fiil soylu sözcüklerin bir araya gelmesiyle oluşur.
(fiil + fiil): çekyat, uyurgezer, kapkaç, yapboz..
» isim soylu sözcüklerle fiilimsilerin bir araya gelmesiyle oluşur.
(isim + fiilimsi): ağaçkakan, oyunbozan, çöpçatan, kanncayiyen...
(fiilimsi + isim): akaryakıt, yanardağ, atardamar, bakarkör...
»Yansıma sözcüklerin bir araya gelmesiyle oluşur.
(yansıma + yansıma): şakşak, çatapat, çıtçıt, gırgır...
B) BİRLEŞİK SIFAT
İki sözcüğün bir araya gelmesiyle oluşan, sıfat görevinde kullanılan sözcüklerdir.
İki sözcüğün bir araya gelerek tek bir kavramı karşılamasıyla oluşan sıfatlara, "anlamca kaynaşmış birleşik sıfat" denir.
Roman, gerçekdışı olaylar üzerine kurulmuş.
Onu alçakgönüllü bir insan olarak tanıdım.
Kavuniçi gömleğimi sabah kardeşim giymiş.
Belediye başıboş köpekleri bu tesiste toplayacak.
Evin salonunda birçok resim asılıydı.
Kâğıtta anlayamadığım birtakım yazılar vardı.
Biçimsel olarak ayrı yazılmalarına karşın belli bir kurala bağlı olarak oluşan sıfatlara "kurallı birleşik sıfat" elenir. Bunlar aşağıdaki şekillerde oluşturulur:
» Sıfat ve takısız ad tamlamalarına "-lı, -li, -lık, -İlk, -sız, -siz" eki getirilerek birleşik sıfat (sıfat grubu) yapılır.
yeşil panjur - lu ev
geniş cadde - li şehirler
cam kapı - lı oda
deri eldiven - li adam
beş gün - lük yolculuk
yüz lira - lık telefon
beş para - sız insan
» Sıfat tamlamalarında sıfatla isim yer değiştirilip iyelik eki (-ı, -i, -sı, -si) getirilerek birleşik sıfat (sıfat grubu) yapılır.
yazı - sı güzel öğrenci (güzel yazı}
yol - u bozuk köy (bozuk yol)
su - yu soğuk pınarlar (soğuk su)
cam - ı kırık sınıf (kırık cam)
C) BİRLEŞİK FİİL
Birden fazla sözcüğün bir araya gelerek oluşturduğu fiillerdir. Birleşik fiiller oluşturulma biçimlerine göre üçe ayrılır:
1) Yardımcı Fiille Yapılan Birleşik Fiil
İsim soylu bir sözcüğün yardımcı bir fiille (olmak, etmek, eylemek, kılmak, buyurmak) bir araya gelerek oluşturduğu birleşik fiildir.
Günümüzde daha çok, "etmek" ve "olmak" yardımcı fiilleri kullanılmaktadır.
Yardım için teşekkür ederiz, (teşekkür + etmek)
Dedemizi ziyaret edeceğiz, (ziyaret + etmek)
Otobüs şoförünü şikâyet ettik, (şikâyet + etmek)
Bu çocuklar başarılı olacak, (başarılı + olmak)
Çocuk, ortalıktan yok oldu. (yok + olmak)
Bu ayrılık bize dert oldu. (dert + olmak)
Uyarı:Bazı yabancı asıllı sözcüklerle bu tür birleşik fiil yapıldığında ses düşmesi veya ses türemesi görülür. Bu birleşik fiiller bitişik yazılır.
sabır etmek > sabretmek (ses düşmesi)
devir etmek > devretmek (ses düşmesi)
kayıt olmak > kaydolmak (ses düşmesi)
hal etmek > halletmek (ses türemesi)
ret etmek > reddetmek (ses türemesi)
zan etmek > zannetmek (ses türemesi)
Uyarı: Bazı bileşik filler oluşturulurken hiçbir ses olayı meydana gelmez. Bu yüzden bu tür fiiler ayrı yazılır.
terk etmek
fark etmek
park etmek
sevk olunmak
ayırt etmek
Uyarı:Bazı durumlarda "olmak" ve "etmek" yardımcı fiil değil, asıl fiil olarak kullanılır.
Elindeki kitap bundan çok eder.
Elmalar daha olmadı.
Evin önünde bir kaza oldu.
2) Kurallı Birleşik Fiil
İki fiilin belli kurallarla bir araya gelmesiyle oluşur. Bu fiillerden birisi kalıplaşmış şekilde kullanılır. Kurallı bileşik fiiller oluşturulma biçimlerine göre dörde ayrılır:
a) Yeterlik Fiili (fiil + ebilmek): Cümleye bir işi yapabilme, bir işi yapmaya gücü yetme anlamı katar.
Ben bu ağaca kolayca tırmanabilirim.
Bütün evi boyamayı iki günde bitirebilirsin.
Uyarı:Yeterlik fiilinin olumsuzunda "ebilmek" kalıbının "-bil-" bölümü düşer.
görebilmek > görememek (görebilmemek değil)
Arkadaşım son soruyu çözebildi.
Arkadaşım son soruyu çözemedi.
Arkadaşım son soruyu çözmedi.Bu cümlelerin birincisinde "çözebildi" eylemi yeterlik fiilinin olumlu kullanımıdır. İkinci cümledeki "çözemedi" fiili, yeterlik fiilinin olumsuz kullanımıdır. Üçüncü cümledeki "çözmedi" fiili ise "çözmek" fiilinin olumsuz kullanımıdır ve bileşik fiil değildir.
Uyarı:Yeterlik fiilinin bazı kullanımları, yeterlilik değil olasılık anlamı taşır. Olasılık anlamının olumsuz kullanımında da "bilmek" fiilinin düşmediği görülür.
Beklediğimiz yağmurlar haftaya yağabilir.
Beklediğimiz yağmurlar haftaya yağmayabilir.
b) Tezlik Eylemi (fiil + ivermek): Cümlede bildirilen fiilin acele, çabuk bir biçimde gerçekleştiğini ifade eder.
Kaşla göz arasında çocuk duvarı çizivermiş.
Ben bilet alırken otobüs gidiverdi.
Çocuk bizi görünce yanımıza koşuverdi.
Bu güzel şiiri sen okuyuver.
Uyarı: Tezlik fiilinin olumsuzu iki şekilde de yazılabilir.
Düşüncelerini her yerde söylemeyiver.
Düşüncelerini her yerde söyleyiverme.Sen de bu defa bizimle gelmeyiver.
Sen de bu defa bizimle geliverme.
c) Sürerlik Fiili (fiil + ekalmak, edurmak, egelmek): Cümlede bildirilen fiilin devamlı bir şekilde yapılmakta olduğunu ifade eder.
Bu festival, seksen yıldan beri yapılagelir.
O şimdi evde dinlenedursun.
Siz gidedurun, ben size yetişirim.
Cambazların yaptıkları karşısında şaşakaldık.
Çocuklar, geç yatınca öğleye kadar uyuyakalmışlar.
d) Yaklaşma Fiili (fiil + eyazmak): Cümlede bildirilen fiilin gerçekleşmeye yaklaştığını ama gerçekleşmediğini ifade eder. Yani cümleye "az kalsın", "neredeyse" anlamı katar.
O, birden karşımıza çıkınca korkudan öleyazdık.
Dengesini kaybeden çocuk pencereden düşeyazdı.
Uyarı: Yaklaşma fiili günümüz Türkçesinde sık kullanılmamaktadır.
3) Anlamca Kaynaşmış Bileşik Fiil (Deyimleşmiş Birleşik Fiiller)
Bir veya birden fazla ismin bir fiille bir araya gelmesiy oluşan bileşik fiildir. Bu bileşik fiillerde bulunan fiiller gerçek anlamından uzaklaşır, diğer sözcüklerle kaynaşarak yeni bir fiili karşılar.
Öğretmeninizin sözlerine biraz kulak verin.
Bu cümlede "vermek" fiili tek başına bir eylemi karşılamamat tadır. Yanındaki "kulak" sözcüğüyle birlikte anlamca kaynaşij "iyi anlamak için dinlemek" anlamında bir fiili karşılamaktadı Bu yüzden bu cümledeki fiil "kulak vermek" fiilidir.
Aşağıdaki cümlelerde koyu renkle belirtilmiş eylemler anlamca kaynaşmış bileşik fiildir.
Yaşlı kadın, komşusuna oğlu hakkında dert yanıyor.
Bize yardım edecek olan adam sözünde durdu.
Bu genç, iyi bir yazar olmayı kafasına koymuş.
Küçük çocuk, yeni arkadaşını hiç ağzından düşürmüyor.
Bir grup hayırsever bu fakir aileye el uzattı.
Uyarı: Bazı eylemler, anlamca kaynaşmış bileşik eylemlerle karıştırılabilir. Bunları birbirinden ayırmak için kullanıldıktan cümle dikkatlice okunmalıdır.
Bu gökdeleni görünler parmağını ısırıyor.
Küçük çocuk, parmağını ısırıyor.Birinci cümlede "parmağını ısırmak" sözcükleri anlamca kaynaşarak "şaşakalmak, hayretler içinde kalmak" anlamı kazanmıştır. Yani bileşik bir eylemdir. İkinci cümlede ise "parmak" sözcüğü gerçek anlamıyla kullanılmıştır. Eylem "ısırıyor" sözcüğüdür. Yani bu cümlede bileşik eylem yoktur.
Uyarı: Bazı anlamca kaynaşmış bileşik eylemler, bütün sözcükleri gerçek anlamdan uzaklaştığı için bitişik yazılır.
Meteoroloji, yarın fırtına çıkacağını öngörüyor.
Bu yağmurda yola çıkmaktan vazgeçtik.
isi
SÖZCÜK (KELİME)Cümlenin anlamlı en küçük birimlerine ya da tek başına anlamı olmadığı hâlde cümle içinde anlam kazanan anlatım birimlerine kelime denir. Kelime, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan dilin anlamlı en küçük parçasıdır. Kelimelerin belirli bir düzen içerisinde bir araya getirilmesiyle anlaşma sağlanır. SÖZCÜKTE ANLAMKelimeler de dil gibi canlı varlıklardır. Sahip oldukları anlamların dışında zamanla yeni anlamlar kazanabildikleri gibi bir anlamda birkaç kelime de kullanılabilir. Bu özellikler hem kelimenin kendisine ait olabilir, hem de diğer kelimelerle olan anlam ilişkisini gösterebilir. Burada kelimelerin anlam özelliklerinin yanı sıra kelimeler arasındaki anlam ilişkileri de karşımıza çıkmaktadır. Kelimeler tek başlarına anlamlı olabildikleri gibi cümlede veya söz içinde kullanılışlarına göre yeni anlamlar da kazanabilirler, aralarında anlamdaşlık sesteşlik gibi ilişkiler de barındırabilirler. Anlam bakımından kelimeler ve kelimeler arasındaki anlam ilişkileri şunlardır: A. ANLAM BAKIMINDAN SÖZCÜKLERKelimelerin taşıdıkları anlamları maddeler hâlinde sıralayalım. 1. GERÇEK ANLAM (TEMEL ANLAM)Kelimelerin taşıdıkları ilk ve genel anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Kelimenin gerçek anlamı, herkesçe bilinen yaygın anlamıdır. Buna "temel anlam" da denir. Meselâ, "ağız" dendiğinde akla ilk gelen, organ adıdır. "göz" kelimesi de öyle.
2. YAN ANLAMTemel anlamıyla bağlantılı olarak zamanla ortaya çıkan değişik anlamlara yan anlam denir. Sözcüğün gerçek anlamının dışında, ancak gerçek anlamıyla az çok yakınlık taşıyan yeni anlamlar kazanması yan anlamı oluşturur. Bir sözcüğün yan anlam kazanmasında genellikle yakıştırma ve benzerlik ilgisi etkili olmaktadır. Meselâ "göz" dendiğinde akla ilk gelen, kelimenin temel anlamı olan organ adıdır. Ama "iğnenin gözü", "çantanın gözü", masanın gözü" tamlamalarındaki anlamlar benzetme yoluyla kazandırılmış yeni anlamlardır. Bunlara da yan anlam denir. Meselâ, "düşmek" kelimesi "Meyveler tek tek yere düştü" cümlesinde temel anlamda; "Çocuğun pantolonu düşüyordu", "Bu yılın ilk karı düştü" ve "Kavakların gölgesi yola düştü" cümlelerinde yan anlamdadır.
Somutlaşma ve soyutlaşma: Dilimizde kelimeler sadece bir anlamda kullanılamaz. Yani bir kelime birden fazla yerde ve çok farklı anlamlarda kullanılabilir. Onun için somutlaşma ve soyutlaşma, dilimizdeki kelimeler için her zaman mümkündür. Somut anlamıyla "geçilen yer" demek olan "yol" kelimesi "yöntem, metot" anlamına gelerek soyutlaşmıştır. Yakıştırmaca: Kendi adı olmayan ya da adı olduğu hâlde bilinmeyen varlıklar çeşitli özellikleri nedeniyle uygun olan kelimelerle adlandırılır. Buna yakıştırmaca denir. Uçağın kanadı, masanın gözü, ayakkabının burnu vb. 3. MECAZ ANLAMBir sözcüğün gerçek anlamından bütünüyle uzaklaşarak kazandığı yeni anlama mecaz anlamdenir. Başka bir deyişle bir kelimenin, gerçek anlamı dışında, başka bir kelimenin yerine kullanılması sonucu ortaya çıkan anlamdır. Bu kullanımda anlatımı renklendirmek ve kuvvetlendirmek esastır. Mecaz anlamda iki kelime bir yönüyle benzerlik ilgisi kurularak birbirine benzetilmiştir.
Mecaz anlamlar, benzetme ve ilgi yollarıyla yapılır. Benzetme yoluyla yapılanlardan biri istiaredir. İstiare açık ve kapalı olmak üzere ikiye ayrılır. Edebiyat dersinde söz sanatları arasında incelenir.Eğretileme ve deyim aktarması da denir.
İlgi yoluyla yapılanlara ad aktarması denir. Ad aktarmasında benzetme amacı olmaz. İç-dış, parça-bütün, neden-sonuç, sanatçı-yapıt, yer-insan, yer-olay gibi ilgiler vardır. Aşağıdaki cümleler ad aktarmasına örnektir. (ad aktarması ayrıca mecaz-ı mürsel adıyla söz sanatlarında da işlenir.)
4. DEYİM ANLAMDeyim, en az iki kelimenin kalıplaşarak yeni bir anlam kazanmasıyla oluşan mecazlı sözlerdir. Kelimelerden biri veya her ikisi anlam kaybına uğrar.
Deyimler ya kelime öbeği ve mastar şeklinde olurlar ya da cümle şeklinde olurlar ki bunların bir kısmı gerçek olaylara veya öykücüklere dayanır. c.1. Deyimler kelime öbeği ve mastar şeklinde olurlar:
c.2. Deyimler cümle şeklinde olurlar ki bunların bir kısmı gerçek olaylara ya da öykücüklere dayanır.
d) Deyimler özel anlamlı sözlerdir. Deyimler genel yargı bildirmezler. Deyimler bir kavramı belirtmek için bulunmuş sözlerdir. Öğütte bulunmazlar. Atasözleri ise genel anlamlı sözlerdir. Ders vermek, öğütte bulunmak için ortaya konulmuşlardır. Deyimle atasözünü ayıran en önemli nitelik budur. Meselâ: "İşleyen demir ışıldar" atasözüdür. Çalışmanın önemini anlatmaktadır. Bu yargı dünyanın her yerindeki insan için geçerlidir. e) Deyimlerin çoğunda kelimeler gerçek anlamından çıkarak mecaz anlam kazanmışlardır. Çantada keklik, ağzı açık, kulağı delik, abayı yakmak, devede kulak, hapı yutmak, fol yok yumurta yok, hem nalına hem mıhına, ne şiş yansın ne kebap, ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuğun var?
f) Deyimler cümlenin öğesi olabilir, cümlede başka görevler de alabilir:
g) Kafiyeli deyimler de vardır:
5. TERİM ANLAMBir bilim, sanat ya da meslek dalıyla ilgili bir kavramı karşılayan kelimelere terim denir. Terimlerin anlamları dar ve sınırlıdır.
Terimler halkın söz varlığında yer almaz, ama halk ağzında kullanılıp da sonradan terim özelliği kazanmış kelimeler vardır.
Terimler, genellikle gerçek anlamıyla kullanılan sözlerdir. Terimlerin, mecaz anlamı, yan anlamı, deyim anlamı yoktur.
6. ARGO ANLAMSadece belli bir topluluk ya da meslek tarafından kullanılan özel sözcüklerden oluşan dile argo denir. • Argo, dil içinde bir dil gibidir. Ayrıca bakınız->> Argo Sözlüğü
7. SOYUT ANLAMBeş duyu organından biriyle algılanamayan, maddesi olmayan, varlıkları inançla ve his ile bilinen kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere soyut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiği anlam özelliklerine de soyut anlam denir. Hayal, rüya, düşünce, menfaat, sevgi, korku, güzellik... 8. SOMUT ANLAMBeş duyu organında biriyle algılanabilen, maddesi olan kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere somut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiği anlam özelliklerine de somut anlam denir.
Soyut anlamlı kelimeler mecazlı kullanılarak somuta aktarılabilir.
9. GENEL ve ÖZEL ANLAMGenel anlamlı kelimeler birden fazla kelimeyi bünyesinde bulunduran, birden çok türü kapsayan kelimelerdir. Özel anlamlı kelimeler ise daha dar bir anlamı, kesin ve net olarak anlatır. Anlam özelleştikçe kesinlik de artar. Varlık-canlı-insan-Ahmet Metin-paragraf-cümle-kelime-hece-harf B. SÖZCÜKLER ARASINDAKİ ANLAM İLİŞKİLERİ1. EŞ ANLAMLI SÖZCÜKLERYazılış ve okunuş bakımından farklı fakat anlamca aynı olan kelimelerdir. Bu tür kelimeler birbirlerinin yerini tutabilir. Anlamdaş kelimelerin birisi genelde yabancı kökenlidir.
Fakat bazı durumlarda anlamdaş kelimeler birbirinin yerini tutamaz: "kara bahtlı" kelime grubunda "kara" kelimesinin yerine "siyah" kelimesini kullanamazsınız. Çünkü iki kelimenin (kökeni ne olursa olsun) anlamdaş veya yakın anlamlı olabilmesi için aynı anlam özelliğini taşımaları gerekir. Türkçe kelimeler arasında da eş anlamlılık olabilir:
2. YAKIN ANLAMLI SÖZCÜKLERYazılışı ve okunuşu farklı olan, anlamdaş gibi göründüğü hâlde birbirinin yerini tamamen tutamayan, yani aralarında anlam ayrıntısı bulunan kelimelerdir. Bunlar çoğunlukla Türkçe kelimelerdir.
Birinci cümlede bir "kesinlik ve aşırılık" anlamı, ikinci cümlede bir "esneklik, hatta hoşgörü" anlamı, üçüncü cümlede "üzülmek" anlamı, dördüncü cümlede "gücenip görüşmez olmak" anlamı vardır.
3. ZIT (KARŞIT) ANLAMLI SÖZCÜKLERAnlamca birbirinin karşıtı olan kelimelerdir.
Tüm kelimelerin zıt anlamlısı yoktur. Eylemlerde de durum aynıdır. Bir eylemin olumsuzu o eylemin karşıtı satılmaz.
Kelimeler arasındaki karşıtlık cümledeki kullanıma göre değişir. "doğru" kelimesinin zıt anlamlısı bir cümlede "eğri" olurken, diğerinde "yanlış" olabilir.
4. EŞ SESLİ (SESTEŞ) SÖZCÜKLERYazılışı ve okunuşu aynı olduğu hâlde anlamları farklı olan kelimelerdir. Bunlar yalın hâlde olabildikleri gibi ek almış hâlde de olabilirler. Şiirde cinas olarak kullanılır ve cinaslı kafiye yapılır.
Ek almış kelimelerle, ek almış ve almamış kelimeler arasında da eş seslilik söz konusudur. Bu ekler görevce farklı ekler de olabilir: Siyah anlamındaki "kara" ile "kar-a" (-a: yönelme hâl eki) gibi
5. İKİLEMELERAnlamı pekiştirip güçlendirmek ve çekici kılmak için aynı kelimenin, yakın anlamlı kelimelerin veya zıt anlamlı kelimelerin tekrarıyla oluşan kelime grubudur.
Yapı Yönüyle İkilemeler:
6. YANSIMALARTabiata, insana, insan dışındaki canlılara ve eşyaya ait seslerin taklit edilmesi sonucu ortaya çıkan kelime veya kelime gruplarıdır.
Yansımalardan isim ve fiil türetilebilir.
7. ATASÖZLERİAtasözleri, atalarımızdan günümüze kadar ulaşan, belirli bir yargı içeren, söyleyeni belli olmayan düz konuşma içinde kullanılan sözlerdir.
8. DOLAYLAMABir kelimeyle anlatılabilecek bir durumu birden fazla kelimeyle anlatmaya denir.
9. Anlam DaralmasıANLAM DEĞİŞMELERİ Gösterge ile gösterilen arasmdaki ilişkide, gösterge aynı kaldığı halde gösterilende değişiklik olabilmektedir. Toplumun hayatındaki değişmeler, bazı durumlarda göstergenin işaret ettiği kavramın toplum hayatından çıkması, dilde tabulaşma, başka dillerle olan ilişkiler, anlam değişmelerine neden olmaktadır. Anlambilim aynı zamanda bu tür değişmeleri de inceler. Anlam değişmelerinin çeşitli türleri vardır. Bir gösterge daha genel ve kapsayıcı anlamda kullanılırken, gösterdiği alanların bir kısmmda daralma olması, bunun sonucunda kullanıldığı bağlamlarda meydana gelen daralma ve sınırlanmalar anlam daralması olarak adlandırılmaktadır. Anlam daralmaları, göstergenin geniş anlamıyla kullanılırken gösterdiği ögenin belli bir bölümünü, türünü, özelliğini göstermesi şeklinde ortaya çıkar. Örnek olarak "geyik" günümüzde "geyikgillerden erkeklerinin başında uzun ve çatallı boynuzları olan memeli hayvan" anlamıyla kullanılmaktadır. Oysa bu sözcük Eski Türkçe dönemimetinlerinde "yabani hayvan" anlamına da gelmektedir. Aynı şekilde ilgi çekici bir daralmayı da "oğlan" sözcüğünde görürüz. Oğlan tarihi metinlerinde "evlat, çocuk" anlamıyla kullanılır, cinsiyet ayrımı yapmak gerektiğinde "urı oğlan", "kız oğlan" kullanılır. Oysa aynı sözcü anlamı bugün daralmış ve "erkek çocuk" için kullanılır hale gelmiştir (Aksan, 1982, s. 215). İlgi çekici bir anlam daralması örneği olarak "Tanrı" (Eski Türkçe: teñri) sözcüğünü verebiliriz. Eski Türkçede, "mavi, gök, gökyüzü, Tanrı" anlamlarına gelen sözcük, Türklerin İslamiyeti kabul etmesinden sonra sadece "Yaradan" anlamım korumuştur. Diğer anlamları ise unutulmuştur. Örnekleri başka alanlardan da vermek mümkündür: Renklerin adlandırılması dil kültür incelemelerinde her zaman ilgi çekicidir. Bazı ağızlarda örnek olarak renklerin ayrımı standart dildekinden çok farklıdır. Mavi ile lacivert hatta zaman zaman yeşil, sarı ve turuncu gibi standart dilde farklı sözcüklerle gösterilen renkler, ağızlarda gök, yeşil, sarı gibi adlandırılmaktadır. Ton farkları ise açık sarı, koyu sarı gibi sözdizimi ögeleriyle gösterilmektedir. 10. Anlam GenişlemesiBir göstergenin, sınırlı bir gösterilen alanına sahipken genelleşerek daha geniş, daha kapsayıcı bir anlam alanı kazanması ise anlam genişlemesi olarak adlandırılır. Örnek olarak Eski Türkçede "kraliçe" anlamına gelen hanum sözcüğünün alamı bugün "kadın, bayan, hanım" anlamlarına gelecek şekilde genişlemiştir. Benzer bir gelişmeyi bugün aslmda özel terimler olan kraliçe ve prenses sözcüklerinde görmekteyiz. Her iki sözcük de özel anlamlarımn dışına çıkarak, genel olarak sevilen bayan, kız çocukları için de kullanılabilmektedir. Dikkat edilirse bu örneklerde, var olan bir göstergeye yeni gösterilenler eklenmiştir. Aynı şey "sultan" sözcüğü için de geçerlidir, ancak bu sözcük bugün artık Osmanlı döneminde olduğu gibi yaşayan bir gösterilene işaret etmediği için, sevilen birine sultanım denmesi pek alışılmış değildir. Anlam genişlemesinin sevilen örnekleri arasında marka adları ve özel adların genelleşmesi gibi örnekler de vardır. Meşhur örneklerden biri "selpak" sözcüğüdür. Selpak bir kağıt mendil markasının adı iken "kağıt mendil" anlamına gelecek biçimde anlam genişlemesine uğramıştır. Yine ilk bakışta alıntı olduğu düşünülen "kot" sözcüğü de aslında Türkiye'nin ilk blucin üreticilerinden olan firmanın sahibinin (Muhteşem Kot) soyadının genişlemesiyle ortaya çıkmıştır. Marka adları ve özel adlardaki anlam genişlemesine "nescafe, post-it, Molotof, Behçet hastalığı" gibi daha başka örnekleri de verebiliriz. Tarih içinde pek çok dille ilişkisi olmuş olan Türkçede ilişki sonucu önemli değişiklikler olmuştur. Bu sırada pek çok sözcük gösterdiği kavramla birlikte Türkçeye girmiştir. Mektup, şair, sevda vb. Ancak bu karşılaşma sırasında Türkçede var olan sözcüklerin yapıları değişmediği halde yeni kavramları, anlamları gösterir duruma geldiklerine de çok rastlanır. Tarihten de benzer örnekler vermek mümkündür. Örnek olarak Türklerin Müslüman olmalarından sonra Türkçe sözcüklerin anlamında Arapça ve Farsça sözcüklerin etkisiyle genişleme olmuştur. Örnek olarak "elçi" sözcüğü Arapça resul ve Farsça peygamber sözcüklerinin ifade ettiği anlamda dini bir terim olarak da kullanılmıştır. Gösterenlerin başka bağlamlarda kullanılması da anlam genişlemesi olarak görülür. Organ, ayak, el, göz gibi diğer organ adlarındaki anlam genişlemeleri için Türkçe Sözlük'e bakılabilir. 11. Anlam İyileşmesiSözcüklerin anlamları işaret edilenlerden bağımsız olarak, taşıdıkları duygusal yönler açısından iyileşebilir veya kötüleşebilir. Anlam iyileşmesi örneğine Türkçede yavuz sözcüğünü verebiliriz. Eski Türkçe döneminde "kötü" anlamın gelen sözcük, bugün "iyi, güzel, gürbüz" anlamlarını kazanmıştır. 12. Anlam KötülenmesiAnlam kötüleşmesinin dikkat çekici bir örneğini ise karı sözcüğü oluşturur. Eski Türkçe karı-"yaşlan-mak" fiiline getirilen yapım eki -g ile türetilmiş olan karı-g sözcüğünün sonundaki yapım eki düşmüştür. "Yaşlı" anlamına gelen sözcük, "kocanın eşi" anlamını daha sonra kazanmıştır. Standart dilde ise "eş" anlamıyla, ek almış karı-m, karı-sı biçimiyle görülmektedir. Ayrıca karı kocaikilemesinde de kullanılır. Bunun dışında anlamı argolaşmıştır. Aynı şekilde efendi sözcüğü de çok ilgi çekici anlam kötüleşmesine uğramıştır. İstanbul efendisi, çok efendi bir adam gibi örneklerde olduğu gibi olumlu bir duygusal değer taşıyan efendi sözcüğü zamanla saygınlığı düşük meslekleri yapanlar için kullanılır duruma gelmiştir. Yine "canlı/lar" anlamındaki canavar kelimesinin artık yırtıcı yaratık anlamında kullanılması gibi. 13. Güzel Adlandırma
Kelimede Anlam Kelime Nedir?Kelime, mânâsı veya gramer vazifesi bulunan ve tek başına kullanılan ses veya sesler topluluğudur. Kelimeler manâlı veya gramer vazifeli dil birlikleridir. En küçük dil birlikleri olan seslerin, mânâları veya gramer vazifeleri yoktur. Onlar sadece kelimelerin, dolayısiyle dilin yapısında kullanılan malzeme vazifesini görürler. Tek tek hiç bir varlığı, hiç bir nesneyi karşılamaz, hiç bir mânâ ifade etmezler. Dilde de ancak kelime bünyesinde kullanılma sahasına çıkarlar. Yani sesler en küçük dil birlikleridir. Fakat bir manâlı şekiller manzumesi olarak insanlar arasında anlaşmayı sağlayan dille manâlı ve müstakil hüviyetli dil birlikleri olarak vazife görmezler. Ancak, bu şekilde vazife gören dil birliklerinin, yani kelimelerin yapısını meydana getirirler. Dildeki manâlı birlikler kelimeler, kelimelerin meydana getirdiği kelime gurupları ve cümlelerdir. Canlı cansız bütün varlıklar, mefhumlar, hareketler, fikirler, dilde bu manâlı birliklerle karşılanırlar. Kelime gurupları ve cümleler kelimelerden yapıldığına göre, demek ki, kelimeler manâlı en küçük dil birlikleridir. Fakat hemen ilâve edelim ki kelimelere manâlı en küçük dil birlikleri demek kâfi değildir. Bu tarif bütün kelimeleri içine almaz. Çünkü kelimelerin büyük bir kısmı manâlı olmakla beraber bazılarının tek başlarına mânâları yoktur; bunlar ancak diğer kelimelerle birlikte kullanılırken manâlı bir vazife görür, bir dereceye kadar bir mânâ kazanırlar. Yani bazı kelimelerin, ileride kelimelerin mânâ ve vazifeleri üzerinde dururken etraflı olarak göreceğimiz gibi, sadece gramer vazifeleri vardır. Şu halde kelimeler mânâsı veya gramer vazifesi olan en küçük dil birlikleridir. Kelimelerin mânâları, esas itibariyle, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış gizli antlaşmalara dayanır. Kelimeler canlı cansız varlıkları, mefhumları, hareketleri ve onların hallerini karşılar ve temsil ederler. Kelimelerin mânâlarını teşkil eden bu karşılama ve temsil ses ve ses toplulukları ile varlıklar arasında bir uyma, bir birleşme bulunmasındandır. Sesle nesne arasındaki bu uymayı, bu birleşmeyi, bu birbirini karşılamayı her kavim kendisine göre yapmış, böylece ayrı ayrı dillerde ayni nesneler ayrı ayrı ses veya ses toplulukları ile karşılanmışlardır. Nesnelerin bu şekilde ses veya ses toplulukları ile karşılanışı, gizli antlaşmalara dayanmakladır. Fakat bu gizli antlaşmaların mahiyeti ve sebepleri belli değildir. Yani sesle nesne, kelimelerle mânâları arasında mevcut uygunluk önceden kabul edilmiş ve kökleşmiş bir birleştirme dışında her hangi bir münasebet ifade etmemektedir. Meselâ taşa niçin taş, yola niçin yol, ata niçin at denmiştir, bilinmez, taş, yol, at kelimeleri ile karşıladıkları varlıklar arasında önceden öyle kabul edilmiş olma dışında belli bir sebebe dayanan her hangi bir münasebet yoktur. Bu hususta yalnız tabiat taklidi kelimeler istisna teşkil ederler. Tabiattaki sesleri taklit suretiyle ortaya çıkmış kelimelerde sesle nesne, kelime ile mânâ arasında önceden öyle kabul edilmiş olmak dışında mantıkî bir münasebet vardır. Çünkü böyle kelimeler seslerin taklidine dayandıkları için nesne sesle değil, ses sesle karşılanmıştır. Tabiattaki seslerin dildeki ses toplulukları, yani kelimelerle aynen karşılanması şüphesiz mümkün değildir. Onun için tabiat taklidi kelimelerle karşılıkları arasında tam bir ses ayniliği olduğu düşünülemez. Arada sadece bir benzerlik, nesnenin sesini hatırlatan bir ses yakınlığı bulunur. Fakat bu benzerlik ve yakınlık tabiat taklidi kelimelerde sesle nesne, kelime ile mânâ arasında diğer kelimelerde bulunmayan mantıkî bir münasebetin mevcut olduğunu göstermeğe kâfidir. Bu mantıkî münasebet bazı tabiat taklidi kelimelerde de zamanla unutulabilir. O zaman bu kelimeler de diğer kelimeler gibi mânâsı ile mantıkî hiç bir münasebeti olmayan bir duruma düşerler. Fakat bu az görülen bir haldir ve tabiat taklidi kelimelerde kelimenin sesi umumiyetle karşıladığı nesnenin sesini andırır : şırıltı, hışırtı, fısıltı gibi. Kelimeler dilde tek başlarına, müstak'il olarak kullanılan dil birlikleridir. Kendilerinden büyük birlikler olan kelime gurupları ve cümle içinde dahi müstakil hüviyetlerini kaybetmezler. Kelime gurupları ve cümle bitişik kelimeler hâlinde değil, kelime toplulukları hâlinde bulunurlar. Kelimeler kendilerinden büyük bu birlikler içinde bir araya gelirken arka arkaya söylenmeleri dolayısiyle bitiş ve başlangıç noktalarında ses bakımından birbirlerine bağlanırlar. Fakat vurgulan ve mânâları bakımından daima istiklâllerini muhafaza ederler. Ayni şekilde yazıda da kelimeler ayrı yazılır ve birbirlerine birleştirilmezler. Kelimeden küçük dil birlikleri ise müstakil bir hüviyete sahip değildir. Sesler, ekler ve bir kısım köklerden ibaret olan bu birlikler ancak kelime içinde kullanılma sahasına çıkar ve vazife görürler. Yani kelimeler tek başlarına, müstakil olarak kullanılan en küçük dil birlikleridir. Bu dil birlikleri belirli tertiplerde yan yana gelerek daha büyük birlikler olan kelime guruplarını ve cümleleri meydana getirirler. Demek ki dil büyük bir kelimeler manzumesi, kelimeler dil denilen müessesenin tek tek tam bir müstakil hüviyetle kullanılan uzuvlarıdır. Kelimeler ses veya ses toplulukları halinde bulunurlar. Yani kelimelerin yapısını bir veya birden çok ses teşkil eder. Fakat tek sesli kelimeler çok azdır. Kelimelerin asıl büyük kısmı çok seslidir. Tek sesli kelimelerin sesi tabiî ancak vokal olabilir : o, a gibi. Konsonantlar (ünsüzler) tek başlarına söylenemedikleri için yalnız olarak kelime olamazlar. Birden fazla sesli kelimelerin en küçüğü ise iki sesli olur. KELİME VE KAVRAMKelimeler her şeyden önce zihindeki kavramları karşılarlar. Bu bakımdan birbirleriyle münasebette olan üç unsur vardır : Varlık, varlığın zihindeki hayâli, yani kavram, kelime. İşte kelimeler önce varlıkların zihindeki hayâllerinin karşılıklarıdır. Sonra da dışarıdaki varlıkların isimleridir, dildeki temsilcileridir. Bu sebeple bir kelimenin dışardaki varlık karşılığı ile, zihindeki kavram karşılığının hudutları da farklı olabilir. Kelime dışarıda ilk bakışta bir varlığın adı gibi gözükür. Fakat zihinde aynı zamanda daha başka kavramların da karşılığı mevkiinde bulunur. Bunun neticesinde: 1. Kelimenin bazan bir, iki, bazan da çok mânâları bulunabilir. Umumiyetle ortak isimlerin ve has isim dışındaki diğer kelimelerin daima birden çok mânâsı vardır. 2. Kelimenin her şeyden önce iki türlü mânâsı olabilir: hakiki mânâ, mecâzî mânâ. Hakiki mânâ kelimenin ilk, asıl, yapışık mânâsıdır. Mecazi mânâ kelimenin benzerlikten dolayı ortaya çıkan ikinci, iğreti, yakıştırma mânâsıdır. Meselâ arslanlar geçiyor diye askerlere işaret edersek, arslan kelimesi burada mecazi mânâda kullanılmış olur. Kahramanlık ve kudret benzetmesi ile bu mânâlandırmayı yapmış oluruz. 3. Öte yandan kelime dışarıda tek bir şekilde birleşebilir. Fakat zihnimizdeki kavramları da, karşıladıkları varlıklar da ayrı ayrı olabilir. Böylece karşımıza dilde eş şekilli bir takım kelimeler çıkar: yüz (insan yüzü), yüz (sayı); boy (insan bo yu), boy (kabilp), yaz (yazmaktan), yaz (mevsim) gibi. Dilde bazan ekler de, kökler de, kelimeler de böyle eş şekilli olabilirler. 4. Buna mukabil bazan da eş manâlı kelimeler olabilir. Bunların şekilleri ayrı, fakat mânâları aynıdır. Bilhassa yabancı dillerden de alınmış kelimeler olunca, böyle eş manâlı kelimeler çok görülür: insan-adam-kişi, ak-beyaz, kara-siyah, şark-doğu, baba-peder, yakmak-yandırmak, çoluk-çocuk, falan-filan gibi. Bunlar iki de, ikiden çok da olabilirler. Bunlarda esas mânâ aynı olmakla beraber, bâzan nüans farkları da bulunur. 5. Bunun gibi, dilde bâzan da kavramların zıtlığına dayanan çift kelimeler vardır. Zıtlık âdeta onların arasında bir yakınlık doğurur. Biri diğerinden ayrılmaz gibi olur. Bu kelimeler, zıt manâlı kelimeler'dir: büyük - küçük, iyi - kötü, düşmek -kalkmak, baş - ayak, alt - üst, aşağı - yukarı gibi. Bazan bunların gelişmesi de paralel olur : iç - dış (iç - taş), büyük - küçük (bedük - kiçi) gibi. 6. Zihindeki kavramların genişliği ve çokluğu, bâzan da dışarıdaki belli manâlı kelimeyi başka mânâya kaydırabilir. Bu kaymada çok defa bir ilgi ve benzerlik bulunabilir. Bâzan da sebep görülmez. Meselâ ütülemek kelimesi argoda alâkadar etmek, ilgilendirmek mânâsına kaydırılmıştır. Argo külhanbeyi terminolojisi demektir. Külhanbeyliğin hususi dili demektir. Hususî dil umumi dil içinden alınır, ayrı mânâ verilir ve hususileşir. İlimde hususi dil terimlerdir. Külhanbeyi kesiminde ise argodur. 7. Türkçe kelimelerde zamanla bir çok mânâ değişikliği olmuştur. Bunlarda da atlamalar çok defa yan yana bulunan kavramların ilgilerine ve benzerliklerine dayanır. Meselâ yavuz «kötü, haşin, sert» demekti. Bugün iyi mânâ kazanarak «müthiş, kahraman, üstün» ifâdelerine bürünmüştür, karı eskiden «yaşlı, ihtiyar» demekti ve hem erkek, hem kadın için kullanılırdı. Şimdi yalnız kadınlara ve koca karılara tahsis edilmiştir. deli eskiden «yiğit, atılgan» demekti, oğul eskiden erkek için de, kız için de kullanılırdı. Bugün yalnız erkekte kalmıştır. b. Anlamları Bakımından Kelimelerin Gruplandırılması Kelime (Sözcük) BilgisiSÖZCÜK (KELİME)Cümlenin anlamlı en küçük birimlerine ya da tek başına anlamı olmadığı hâlde cümle içinde anlam kazanan anlatım birimlerine kelime denir. Kelime, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan dilin anlamlı en küçük parçasıdır. Kelimelerin belirli bir düzen içerisinde bir araya getirilmesiyle anlaşma sağlanır. SÖZCÜKTE ANLAMKelimeler de dil gibi canlı varlıklardır. Sahip oldukları anlamların dışında zamanla yeni anlamlar kazanabildikleri gibi bir anlamda birkaç kelime de kullanılabilir. Bu özellikler hem kelimenin kendisine ait olabilir, hem de diğer kelimelerle olan anlam ilişkisini gösterebilir. Burada kelimelerin anlam özelliklerinin yanı sıra kelimeler arasındaki anlam ilişkileri de karşımıza çıkmaktadır. Kelimeler tek başlarına anlamlı olabildikleri gibi cümlede veya söz içinde kullanılışlarına göre yeni anlamlar da kazanabilirler, aralarında anlamdaşlık sesteşlik gibi ilişkiler de barındırabilirler. Anlam bakımından kelimeler ve kelimeler arasındaki anlam ilişkileri şunlardır: A. ANLAM BAKIMINDAN SÖZCÜKLERKelimelerin taşıdıkları anlamları maddeler hâlinde sıralayalım. 1. GERÇEK ANLAM (TEMEL ANLAM)Kelimelerin taşıdıkları ilk ve genel anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Kelimenin gerçek anlamı, herkesçe bilinen yaygın anlamıdır. Buna "temel anlam" da denir. Meselâ, "ağız" dendiğinde akla ilk gelen, organ adıdır. "göz" kelimesi de öyle.
2. YAN ANLAMTemel anlamıyla bağlantılı olarak zamanla ortaya çıkan değişik anlamlara yan anlam denir. Sözcüğün gerçek anlamının dışında, ancak gerçek anlamıyla az çok yakınlık taşıyan yeni anlamlar kazanması yan anlamı oluşturur. Bir sözcüğün yan anlam kazanmasında genellikle yakıştırma ve benzerlik ilgisi etkili olmaktadır. Meselâ "göz" dendiğinde akla ilk gelen, kelimenin temel anlamı olan organ adıdır. Ama "iğnenin gözü", "çantanın gözü", masanın gözü" tamlamalarındaki anlamlar benzetme yoluyla kazandırılmış yeni anlamlardır. Bunlara da yan anlam denir. Meselâ, "düşmek" kelimesi "Meyveler tek tek yere düştü" cümlesinde temel anlamda; "Çocuğun pantolonu düşüyordu", "Bu yılın ilk karı düştü" ve "Kavakların gölgesi yola düştü" cümlelerinde yan anlamdadır.
Somutlaşma ve soyutlaşma: Dilimizde kelimeler sadece bir anlamda kullanılamaz. Yani bir kelime birden fazla yerde ve çok farklı anlamlarda kullanılabilir. Onun için somutlaşma ve soyutlaşma, dilimizdeki kelimeler için her zaman mümkündür. Somut anlamıyla "geçilen yer" demek olan "yol" kelimesi "yöntem, metot" anlamına gelerek soyutlaşmıştır. Yakıştırmaca: Kendi adı olmayan ya da adı olduğu hâlde bilinmeyen varlıklar çeşitli özellikleri nedeniyle uygun olan kelimelerle adlandırılır. Buna yakıştırmaca denir. Uçağın kanadı, masanın gözü, ayakkabının burnu vb. 3. MECAZ ANLAMBir sözcüğün gerçek anlamından bütünüyle uzaklaşarak kazandığı yeni anlama mecaz anlamdenir. Başka bir deyişle bir kelimenin, gerçek anlamı dışında, başka bir kelimenin yerine kullanılması sonucu ortaya çıkan anlamdır. Bu kullanımda anlatımı renklendirmek ve kuvvetlendirmek esastır. Mecaz anlamda iki kelime bir yönüyle benzerlik ilgisi kurularak birbirine benzetilmiştir.
Mecaz anlamlar, benzetme ve ilgi yollarıyla yapılır. Benzetme yoluyla yapılanlardan biri istiaredir. İstiare açık ve kapalı olmak üzere ikiye ayrılır. Edebiyat dersinde söz sanatları arasında incelenir.Eğretileme ve deyim aktarması da denir.
İlgi yoluyla yapılanlara ad aktarması denir. Ad aktarmasında benzetme amacı olmaz. İç-dış, parça-bütün, neden-sonuç, sanatçı-yapıt, yer-insan, yer-olay gibi ilgiler vardır. Aşağıdaki cümleler ad aktarmasına örnektir. (ad aktarması ayrıca mecaz-ı mürsel adıyla söz sanatlarında da işlenir.)
4. DEYİM ANLAMDeyim, en az iki kelimenin kalıplaşarak yeni bir anlam kazanmasıyla oluşan mecazlı sözlerdir. Kelimelerden biri veya her ikisi anlam kaybına uğrar.
Deyimler ya kelime öbeği ve mastar şeklinde olurlar ya da cümle şeklinde olurlar ki bunların bir kısmı gerçek olaylara veya öykücüklere dayanır. c.1. Deyimler kelime öbeği ve mastar şeklinde olurlar:
c.2. Deyimler cümle şeklinde olurlar ki bunların bir kısmı gerçek olaylara ya da öykücüklere dayanır.
d) Deyimler özel anlamlı sözlerdir. Deyimler genel yargı bildirmezler. Deyimler bir kavramı belirtmek için bulunmuş sözlerdir. Öğütte bulunmazlar. Atasözleri ise genel anlamlı sözlerdir. Ders vermek, öğütte bulunmak için ortaya konulmuşlardır. Deyimle atasözünü ayıran en önemli nitelik budur. Meselâ: "İşleyen demir ışıldar" atasözüdür. Çalışmanın önemini anlatmaktadır. Bu yargı dünyanın her yerindeki insan için geçerlidir. e) Deyimlerin çoğunda kelimeler gerçek anlamından çıkarak mecaz anlam kazanmışlardır. Çantada keklik, ağzı açık, kulağı delik, abayı yakmak, devede kulak, hapı yutmak, fol yok yumurta yok, hem nalına hem mıhına, ne şiş yansın ne kebap, ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuğun var?
f) Deyimler cümlenin öğesi olabilir, cümlede başka görevler de alabilir:
g) Kafiyeli deyimler de vardır:
5. TERİM ANLAMBir bilim, sanat ya da meslek dalıyla ilgili bir kavramı karşılayan kelimelere terim denir. Terimlerin anlamları dar ve sınırlıdır.
Terimler halkın söz varlığında yer almaz, ama halk ağzında kullanılıp da sonradan terim özelliği kazanmış kelimeler vardır.
Terimler, genellikle gerçek anlamıyla kullanılan sözlerdir. Terimlerin, mecaz anlamı, yan anlamı, deyim anlamı yoktur.
6. ARGO ANLAMSadece belli bir topluluk ya da meslek tarafından kullanılan özel sözcüklerden oluşan dile argo denir. • Argo, dil içinde bir dil gibidir. Ayrıca bakınız->> Argo Sözlüğü
7. SOYUT ANLAMBeş duyu organından biriyle algılanamayan, maddesi olmayan, varlıkları inançla ve his ile bilinen kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere soyut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiği anlam özelliklerine de soyut anlam denir. Hayal, rüya, düşünce, menfaat, sevgi, korku, güzellik... 8. SOMUT ANLAMBeş duyu organında biriyle algılanabilen, maddesi olan kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere somut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiği anlam özelliklerine de somut anlam denir.
Soyut anlamlı kelimeler mecazlı kullanılarak somuta aktarılabilir.
9. GENEL ve ÖZEL ANLAMGenel anlamlı kelimeler birden fazla kelimeyi bünyesinde bulunduran, birden çok türü kapsayan kelimelerdir. Özel anlamlı kelimeler ise daha dar bir anlamı, kesin ve net olarak anlatır. Anlam özelleştikçe kesinlik de artar. Varlık-canlı-insan-Ahmet Metin-paragraf-cümle-kelime-hece-harf B. SÖZCÜKLER ARASINDAKİ ANLAM İLİŞKİLERİ1. EŞ ANLAMLI SÖZCÜKLERYazılış ve okunuş bakımından farklı fakat anlamca aynı olan kelimelerdir. Bu tür kelimeler birbirlerinin yerini tutabilir. Anlamdaş kelimelerin birisi genelde yabancı kökenlidir.
Fakat bazı durumlarda anlamdaş kelimeler birbirinin yerini tutamaz: "kara bahtlı" kelime grubunda "kara" kelimesinin yerine "siyah" kelimesini kullanamazsınız. Çünkü iki kelimenin (kökeni ne olursa olsun) anlamdaş veya yakın anlamlı olabilmesi için aynı anlam özelliğini taşımaları gerekir. Türkçe kelimeler arasında da eş anlamlılık olabilir:
2. YAKIN ANLAMLI SÖZCÜKLERYazılışı ve okunuşu farklı olan, anlamdaş gibi göründüğü hâlde birbirinin yerini tamamen tutamayan, yani aralarında anlam ayrıntısı bulunan kelimelerdir. Bunlar çoğunlukla Türkçe kelimelerdir.
Birinci cümlede bir "kesinlik ve aşırılık" anlamı, ikinci cümlede bir "esneklik, hatta hoşgörü" anlamı, üçüncü cümlede "üzülmek" anlamı, dördüncü cümlede "gücenip görüşmez olmak" anlamı vardır.
3. ZIT (KARŞIT) ANLAMLI SÖZCÜKLERAnlamca birbirinin karşıtı olan kelimelerdir.
Tüm kelimelerin zıt anlamlısı yoktur. Eylemlerde de durum aynıdır. Bir eylemin olumsuzu o eylemin karşıtı satılmaz.
Kelimeler arasındaki karşıtlık cümledeki kullanıma göre değişir. "doğru" kelimesinin zıt anlamlısı bir cümlede "eğri" olurken, diğerinde "yanlış" olabilir.
4. EŞ SESLİ (SESTEŞ) SÖZCÜKLERYazılışı ve okunuşu aynı olduğu hâlde anlamları farklı olan kelimelerdir. Bunlar yalın hâlde olabildikleri gibi ek almış hâlde de olabilirler. Şiirde cinas olarak kullanılır ve cinaslı kafiye yapılır.
Ek almış kelimelerle, ek almış ve almamış kelimeler arasında da eş seslilik söz konusudur. Bu ekler görevce farklı ekler de olabilir: Siyah anlamındaki "kara" ile "kar-a" (-a: yönelme hâl eki) gibi
5. İKİLEMELERAnlamı pekiştirip güçlendirmek ve çekici kılmak için aynı kelimenin, yakın anlamlı kelimelerin veya zıt anlamlı kelimelerin tekrarıyla oluşan kelime grubudur.
Yapı Yönüyle İkilemeler:
6. YANSIMALARTabiata, insana, insan dışındaki canlılara ve eşyaya ait seslerin taklit edilmesi sonucu ortaya çıkan kelime veya kelime gruplarıdır.
Yansımalardan isim ve fiil türetilebilir.
7. ATASÖZLERİAtasözleri, atalarımızdan günümüze kadar ulaşan, belirli bir yargı içeren, söyleyeni belli olmayan düz konuşma içinde kullanılan sözlerdir.
8. DOLAYLAMABir kelimeyle anlatılabilecek bir durumu birden fazla kelimeyle anlatmaya denir.
9. Anlam DaralmasıANLAM DEĞİŞMELERİ Gösterge ile gösterilen arasmdaki ilişkide, gösterge aynı kaldığı halde gösterilende değişiklik olabilmektedir. Toplumun hayatındaki değişmeler, bazı durumlarda göstergenin işaret ettiği kavramın toplum hayatından çıkması, dilde tabulaşma, başka dillerle olan ilişkiler, anlam değişmelerine neden olmaktadır. Anlambilim aynı zamanda bu tür değişmeleri de inceler. Anlam değişmelerinin çeşitli türleri vardır. Bir gösterge daha genel ve kapsayıcı anlamda kullanılırken, gösterdiği alanların bir kısmmda daralma olması, bunun sonucunda kullanıldığı bağlamlarda meydana gelen daralma ve sınırlanmalar anlam daralması olarak adlandırılmaktadır. Anlam daralmaları, göstergenin geniş anlamıyla kullanılırken gösterdiği ögenin belli bir bölümünü, türünü, özelliğini göstermesi şeklinde ortaya çıkar. Örnek olarak "geyik" günümüzde "geyikgillerden erkeklerinin başında uzun ve çatallı boynuzları olan memeli hayvan" anlamıyla kullanılmaktadır. Oysa bu sözcük Eski Türkçe dönemimetinlerinde "yabani hayvan" anlamına da gelmektedir. Aynı şekilde ilgi çekici bir daralmayı da "oğlan" sözcüğünde görürüz. Oğlan tarihi metinlerinde "evlat, çocuk" anlamıyla kullanılır, cinsiyet ayrımı yapmak gerektiğinde "urı oğlan", "kız oğlan" kullanılır. Oysa aynı sözcü anlamı bugün daralmış ve "erkek çocuk" için kullanılır hale gelmiştir (Aksan, 1982, s. 215). İlgi çekici bir anlam daralması örneği olarak "Tanrı" (Eski Türkçe: teñri) sözcüğünü verebiliriz. Eski Türkçede, "mavi, gök, gökyüzü, Tanrı" anlamlarına gelen sözcük, Türklerin İslamiyeti kabul etmesinden sonra sadece "Yaradan" anlamım korumuştur. Diğer anlamları ise unutulmuştur. Örnekleri başka alanlardan da vermek mümkündür: Renklerin adlandırılması dil kültür incelemelerinde her zaman ilgi çekicidir. Bazı ağızlarda örnek olarak renklerin ayrımı standart dildekinden çok farklıdır. Mavi ile lacivert hatta zaman zaman yeşil, sarı ve turuncu gibi standart dilde farklı sözcüklerle gösterilen renkler, ağızlarda gök, yeşil, sarı gibi adlandırılmaktadır. Ton farkları ise açık sarı, koyu sarı gibi sözdizimi ögeleriyle gösterilmektedir. 10. Anlam GenişlemesiBir göstergenin, sınırlı bir gösterilen alanına sahipken genelleşerek daha geniş, daha kapsayıcı bir anlam alanı kazanması ise anlam genişlemesi olarak adlandırılır. Örnek olarak Eski Türkçede "kraliçe" anlamına gelen hanum sözcüğünün alamı bugün "kadın, bayan, hanım" anlamlarına gelecek şekilde genişlemiştir. Benzer bir gelişmeyi bugün aslmda özel terimler olan kraliçe ve prenses sözcüklerinde görmekteyiz. Her iki sözcük de özel anlamlarımn dışına çıkarak, genel olarak sevilen bayan, kız çocukları için de kullanılabilmektedir. Dikkat edilirse bu örneklerde, var olan bir göstergeye yeni gösterilenler eklenmiştir. Aynı şey "sultan" sözcüğü için de geçerlidir, ancak bu sözcük bugün artık Osmanlı döneminde olduğu gibi yaşayan bir gösterilene işaret etmediği için, sevilen birine sultanım denmesi pek alışılmış değildir. Anlam genişlemesinin sevilen örnekleri arasında marka adları ve özel adların genelleşmesi gibi örnekler de vardır. Meşhur örneklerden biri "selpak" sözcüğüdür. Selpak bir kağıt mendil markasının adı iken "kağıt mendil" anlamına gelecek biçimde anlam genişlemesine uğramıştır. Yine ilk bakışta alıntı olduğu düşünülen "kot" sözcüğü de aslında Türkiye'nin ilk blucin üreticilerinden olan firmanın sahibinin (Muhteşem Kot) soyadının genişlemesiyle ortaya çıkmıştır. Marka adları ve özel adlardaki anlam genişlemesine "nescafe, post-it, Molotof, Behçet hastalığı" gibi daha başka örnekleri de verebiliriz. Tarih içinde pek çok dille ilişkisi olmuş olan Türkçede ilişki sonucu önemli değişiklikler olmuştur. Bu sırada pek çok sözcük gösterdiği kavramla birlikte Türkçeye girmiştir. Mektup, şair, sevda vb. Ancak bu karşılaşma sırasında Türkçede var olan sözcüklerin yapıları değişmediği halde yeni kavramları, anlamları gösterir duruma geldiklerine de çok rastlanır. Tarihten de benzer örnekler vermek mümkündür. Örnek olarak Türklerin Müslüman olmalarından sonra Türkçe sözcüklerin anlamında Arapça ve Farsça sözcüklerin etkisiyle genişleme olmuştur. Örnek olarak "elçi" sözcüğü Arapça resul ve Farsça peygamber sözcüklerinin ifade ettiği anlamda dini bir terim olarak da kullanılmıştır. Gösterenlerin başka bağlamlarda kullanılması da anlam genişlemesi olarak görülür. Organ, ayak, el, göz gibi diğer organ adlarındaki anlam genişlemeleri için Türkçe Sözlük'e bakılabilir. 11. Anlam İyileşmesiSözcüklerin anlamları işaret edilenlerden bağımsız olarak, taşıdıkları duygusal yönler açısından iyileşebilir veya kötüleşebilir. Anlam iyileşmesi örneğine Türkçede yavuz sözcüğünü verebiliriz. Eski Türkçe döneminde "kötü" anlamın gelen sözcük, bugün "iyi, güzel, gürbüz" anlamlarını kazanmıştır. 12. Anlam KötülenmesiAnlam kötüleşmesinin dikkat çekici bir örneğini ise karı sözcüğü oluşturur. Eski Türkçe karı-"yaşlan-mak" fiiline getirilen yapım eki -g ile türetilmiş olan karı-g sözcüğünün sonundaki yapım eki düşmüştür. "Yaşlı" anlamına gelen sözcük, "kocanın eşi" anlamını daha sonra kazanmıştır. Standart dilde ise "eş" anlamıyla, ek almış karı-m, karı-sı biçimiyle görülmektedir. Ayrıca karı kocaikilemesinde de kullanılır. Bunun dışında anlamı argolaşmıştır. Aynı şekilde efendi sözcüğü de çok ilgi çekici anlam kötüleşmesine uğramıştır. İstanbul efendisi, çok efendi bir adam gibi örneklerde olduğu gibi olumlu bir duygusal değer taşıyan efendi sözcüğü zamanla saygınlığı düşük meslekleri yapanlar için kullanılır duruma gelmiştir. Yine "canlı/lar" anlamındaki canavar kelimesinin artık yırtıcı yaratık anlamında kullanılması gibi. 13. Güzel Adlandırma
Sözcük, kendi başına anlamı olan ses ya da ses toplulukları olarak adlandırılır. Her sözcük dildeki kavram ve nesneleri karşılamak için doğar. Bu yüzden her sözcüğün bir temel anlamı mutlaka vardır. Ancak toplumsal yaşamda meydana gelen değişiklikler sözcüklerin anlamlarında da değişmeler meydana getirir. Ortaya çıkan yeni varlıklar, kavramlar yeni yeni sözcüklerin doğmasını ya da kullanılan sözcüklerin anlamında değişmeler olmasını sağlar. Yani bir dilde sözcük oluşumu değişik özellikler gösterir.
SÖZCÜKLERDE ÇOK ANLAMLILIKBelli bir kavramı ya da nesneyi karşılamak için doğan bir sözcük değişik nedenlerden dolayı birçok kavramı veya nesneyi karşılayacak anlam genişlemesine uğrayabilir. Bu özelliği gösteren sözcüklere çokanlamlı sözcükler denir. Bir dilin anlam zenginliğini ve işlenmişliğini gösteren bu tür sözcükler yönüyle dilimiz bir hayli zengindir. "Almak" sözcüğünü göz önüne alarak bir kelimenin nasıl çokanlamlı olduğunu görelim. Bu sözcük temel anlamıyla "bir şeyi elle ya da aletle tutmak, yerinden kaldırmak" anlamını taşımaktadır. Buna göre "almak" sözcüğü,
Görüldüğü gibi bir sözcük birçok anlama gelebilmektedir. Bunun gibi, bir sözcük zaman içinde anlam genişlemesi yoluyla değişik anlamlar kazanır. Ayrıca kimi zaman benzetme yoluyla, kimi zaman çağrışım yoluyla sözcük başka anlamlara da gelebilir. Bu nedenle bir sözcüğün anlamının ne olduğu ancak cümle içinde belli olur. Sözcüklerin çok anlamlılıklarıyla ilgili sorular daha çok "'x' sözcüğü hangi cümlede farklı anlamda kullanılmıştır, ya da 'x' sözcüğü bu cümledekiyle aynı anlamda kullanılmıştır" şeklinde karşımıza çıkar. Bu soruların çözümünde herhangi bir bilgiye gerek yoktur, sözcüğün cümledeki anlamının iyi kavranması çözüm için yeterlidir. Bu soruların en kolay çözümü sözcüğün cümlede karşıladığı anlamın yerini tutabilecek başka bir sözcük bulmak ve bu anlamı seçeneklerde aramaktır. Örneğin, Birinci cümlede zaten var olan bir şeyi gün yüzüne çıkarmak anlamı vardır ve bu "keşfetmek" eylemiyle de karşılanabilir. Üçüncü cümlede söz edilen "basil", dördüncü cümlede geçen "Güney Kutbu", beşinci cümlede geçen "radyum" zaten olan şeylerdi ve hepsi de "keşfetmek" eylemiyle karşılanabilir. Ancak ikinci cümlede söz edilen "ampül" önceden yoktu. Edison bunu kendisi ortaya koydu. Bu durum keşfetmek eylemiyle karşılanamaz, "icad etmek" eylemiyle karşılanır. Dolayısıyla "bulmak" eyleminin farklı anlamı ikinci cümlede kullanılmıştır. Aşağıdaki cümlelerde geçen "telaş" sözcüklerinin hangi cümlelerde aynı anlama geldiğini bulalım. Cümlelerde geçen "telaş" sözcüklerinin yerine anlamı değiştirmeyecek başka sözcükler koyalım. Birinci ve üçüncü cümlelerde "endişe etmek" anlamları vardır. İkinci ve dördüncü cümlelerde ise "acele etmek" anlamları vardır.
|
Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi, aynı sözcük birçok anlama gelebilir; bu tamamen sözcüğün çok anlamlılığıyla ilgilidir. Bununla ilgili sorular "yerine sözcük koyma" yoluyla çok kolay çözülebilir. |
Kelime (Sözcük) Grupları
Kelime Gruplarının Görevleri ve Özellikleri |
KELİME GRUPLARIYan yana dizilen kelimeler, ya yargı bildirerek cümleyi, ya da varlık ve hareketleri karşılayarak kelime gruplarını meydana getirirler. Bu diziliş, Türkçenin söz diziminin bazı kurallarına bağlıdır. Türkçe söz diziminin en belirgin özelliği, ana unsurun genellikle sonda bulunmasıdır. Kelimelerin, bir varlığı, kavramı, niteliği, durumu, hareketi karşılamak üzere, belirli kurallar içinde yan yana gelerek oluşturdukları kelime topluluklarına kelime grubu denir. Varlıklar, kavramlar, nitelikler, durumlar, hareketler birer kelimeyle de karşılanır. Ama bir kelime bunlardan birini karşılamaya yetmiyorsa, yani bir varlığı, kavramı, niteliği, durumu, hareketi ancak birden fazla kelimeyle karşılayacaksak kelime gruplarını kullanırız. Kelime ile kelime grubu arasındaki fark, kelime grubunun belli kurallar dahilinde bir araya gelen kelimelerden oluşuyor olmasıdır. Yani kelime grubunun birden fazla kelimeden oluşması. Kelime Gruplarının Görevleri ve Özellikleri» Tek kelime ile karşılanmayan varlık, kavram, nitelik, durum ve hareketleri karşılar. Kelime grupları, kavramları en verimli şekilde dile getirmede kullanılan kolaylıklardır. Meselâ, "ipek" ve "böcek" kelimeleri tek başlarına birer varlığı karşılarlar. Ama "ipek böceği" kelime grubunun karşıladığı varlığı tek kelime ile karşılayamayız. Bunun gibi "telefon etmek, kör olmak, fotoğraf makinesi" kavramlarını da tek kelime ile karşılamak mümkün değildir. » Kelime gruplarının en küçüğü iki kelimeden oluşur. » Varlık, kavram, nitelik, durum ve hareketleri, anlamlarını genişleterek, belirterek, pekiştirerek, niteleyerek karşılar. Meselâ, "Çocuk çiçeği arkadaşına uzattı." cümlesini, "Küçük çocuk, elindeki kır çiçeklerini çok sevdiği arkadaşına uzattı." şeklinde, varlıkların nitelik ve niceliklerini de bildirerek ifade edebiliriz. » Cümle ve diğer kelime grupları içinde, tek kelime gibi (isim, sıfat, zarf ve fiil) görev yapar. Küçük çocuk, / elindeki kır çiçeklerini / çok sevdiği arkadaşına / uzattı. Dallarda uzanan hışırtılar, / ağaçtan ağaca sürüklenerek, / ormanın kızıl elindeki / kır çiçeklerini çok sevdiği / arkadaşına Dallarda uzanan / hışırtılar, ağaçtan ağaca / sürüklenerek, ormanın / kızıl derinliklerinde » Ana unsur grubun sonundadır. Yemyeşil ovalar ana unsur: ovalar Fiile dayalı gruplarda hareketin oluş sırası gösterilir. Gülü koparıp koklayınca önce koparma, sonra koklama Birleşik fiille edat grubunda ana unsur başta bulunur. Gelebilmek-> ana unsur: gelmek » Kelime gruplarında unsurların sırası, konuşma ve şiir dilinde değişebilir, araya gruba dahil olmayan kelimeler girebilir. Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin istiklâl. Kandilli yüzerken uykularda, Sırtına Sakarya'nın Türk tarihi vurulur. » Kelime gruplarının diğer kelimelerle ve kelime gruplarıyla ilişkisi, grubun sonundaki çekim ekleriyle sağlanır. Bu çekim ekleri sadece grubun son kelimesine değil, o gruba aittir. Çalışkan insan, kendi varlığında hüküm süren bir aheng-i bütün kâinat-a nakleder. » İkiden fazla kelimeden oluşan gruplarda içe içe geçmiş, birbirini tamamlayan başka kelime grupları da bulunur. Küçük oda » Kelime gruplarının vurgusu grubun yapısına göre değişir. Küçük odadaki mumun soluk ışığı
|